VEKALET GÖREVİNİN KÖTÜYE
KULLANILMASINA DAYALI TAPU İPTAL VE TESCİL DAVASI
Bir kimseye ait bir taşınmaz üzerinde üçüncü bir kişinin usulüne uygun bir
vekaletnameyle yetkilendirilmiş olarak vekil sıfatıyla tasarrufta bulunabilmesi
mümkündür. Vekilin, vekalet görevini kötüye kullanarak satış vb. tapu sicilinde
değişikliğe yol açacak tasarruf işlemlerinde bulunması durumunda, tapu iptal ve
tescil davası açılması gündeme gelebilmektedir.
Vekalet görevinin kötüye kullanılması uygulamada genellikle miras paylaşımı
esnasında mirasçılardan birine diğer mirasçılar tarafından verilen vekalet
görevinin kötüye kullanılması, vekalet verilen mirasçının kendisini miras kalan
taşınmazın maliki haline getirmesi şeklinde veya bir taşınmazın satış işleminin
yapılması amacıyla vekalet verilen vekilin, taşınmazın, vekalet verenin
iradesine karşıt şekilde satış işlemini gerçekleştirmesi şeklinde karşımıza
çıkmaktadır. Bu ve benzeri durumlarda vekalet veren, vekilin kötü niyetini
bilmiyor ve bilebilecek durumda değilse tapu iptal ve tescil davası yoluyla
tapu sicilinin düzeltilmesini sağlaması mümkündür.
Tapu iptal ve tescil davası yoluyla tapu sicilinin düzeltilmesi, vekilin
yaptığı tasarruf işleminin karşı tarafı iyi niyetliyse mümkün değildir.
Vekalet görevinin kötüye kullanılmasına dayalı olarak açılacak tapu iptal
ve tescil davası herhangi bir zamanaşımına tabi değildir.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
Esas Numarası: 2019/17
Karar Numarası: 2019/2825
Karar Tarihi: 18.04.2019
ÜÇÜNCÜ KİŞİ, VEKİL İLE ÇIKAR VE İŞBİRLİĞİ İÇERİSİNDE İSE VEYA KÖTÜ
NİYETLİ OLUP VEKİLİN VEKALET GÖREVİNİ KÖTÜYE KULLANDIĞINI BİLİYOR VEYA BİLMESİ
GEREKİYORSA VEKİL EDENİN SÖZLEŞME İLE BAĞLI SAYILMAYACAĞI - Üçüncü Kişi Vekil İle Çıkar Ve
İşbirliği İçerisinde İse Veya Kötü Niyetli Olup Vekilin Vekalet Görevini Kötüye
Kullandığını Biliyor Veya Bilmesi Gerekiyorsa Vekil Edenin Sözleşme İle Bağlı
Sayılmaması, Dürüstlük Kuralının Doğal Bir Sonucu Olarak Kabul
Edilmelidir
VEKALET GÖREVİNİN KÖTÜYE KULLANILMASI NEDENİNE DAYALI TAPU
İPTALİ VE TESCİL İSTEMİ - Mahallinde Uzman Bilirkişiler Marifetiyle
Keşif Yapılarak Dava Konusu Taşınmazda Temlike Konu Edilen Payın Satış
Tarihindeki Gerçek Değerinin Tespit Edilmesi, Gerçek Değer Üzerinden Davacıya
Veya Vekiline Bedel Ödenip Ödenmediğinin Belirlenmesi Gerektiği -
Gerektiğinde Tanıkların Yeniden Dinlenmesi, Toplanan Ve Toplanacak
Delillerin Değerlendirilmesi Ve Hasıl Olacak Sonuca Göre Bir Karar Verilmesi
Gerektiği - Noksan Soruşturmayla Yetinilerek Yazılı Şekilde Hüküm
Kurulması Doğru Olmadığı
4721k/2,3
ÖZETİ: Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Eldeki davada, dava
dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden vekalet görevinin
kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanıldığı görülmektedir. Üçüncü kişi
vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet
görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin
sözleşme ile bağlı sayılmaması, dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak
kabul edilmelidir. Mahallinde uzman bilirkişiler marifetiyle keşif yapılarak
dava konusu taşınmazda temlike konu edilen payın satış tarihindeki gerçek
değerinin tespit edilmesi, gerçek değer üzerinden davacıya veya vekiline bedel
ödenip ödenmediğinin belirlenmesi, gerektiğinde tanıkların yeniden dinlenmesi,
toplanan ve toplanacak delillerin değerlendirilmesi ve hasıl olacak sonuca göre
bir karar verilmesi gerekmektedir.
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel
mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal
süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'nin
raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, kendisine evlenme teklif eden davalı ...’in (... lakaplı) yapacağı
işler için taşınmazlarını teminat göstermesini istediğini, buna yanaşmayınca
zorlama, korkutma ve ısrarı ile okutulmadan hazırlanan evrakları imzalamak
zorunda kaldığını ve davalı ...’u vekil tayin ettiğini, bilahare vekaletname
kullanılarak maliki olduğu ... ada ... parsel sayılı taşınmazdaki 31 nolu
bağımsız bölümün ½ payının bilgi ve rızası dışında davalı ...’e satış suretiyle
devredildiğini, herhangi bir satış bedeli ödenmediğini, davalıların el ve
işbirliği içerisinde hareket ettiklerini ileri sürerek, tapu kaydının iptali
ile taşınmazın adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı ... ve ... davanın reddini savunmuşlar, diğer davalılar davaya cevap
vermemişlerdir.
Mahkemece, iddianın kanıtlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar
verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu ... ada ... parsel
sayılı taşınmazdaki 2 nolu bağımsız bölümün ½ payı davacı adına kayıtlı iken
... 3. Noterliğinin 03.07.2009 tarih 2028 yevmiyeli vekaletname ile vekil
kıldığı davalı vekil ... tarafından 09.07.2009 tarihinde davalı ...’e satış
suretiyle temlik edildiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 26 ve
33. maddelerine göre; olayları bildirmek ve ileri sürmek taraflara, bu kapsamda
nitelemeyi yapmak ve belirlenecek hukuki tavsifle ilgili olarak tatbik edilecek
kanun hükümlerini tesbit ve tayin ederek uygulamak hakime aittir. Öyle ki,
hukuki sebep yanlış gösterilmiş veya hiç gösterilmemiş olsa dahi, hakim
tarafından en uygun hukuki sebebin bulunması ve ona göre karar verilmesi
gerekir.
Eldeki davada, dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş
biçiminden vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanıldığı
görülmektedir.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen
hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı
güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil
edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil
edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s.
Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat
ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da
teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini
gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda
iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış
esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin
yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan
kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça
gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1)
Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm
bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa
dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir
taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği
şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük
kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak
ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile
bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası
uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin
sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri
üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da
ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun
(TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye
kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen
bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni
bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet
eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin
kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya
kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya
bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2.
maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul
edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim
tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine
düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün
çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir.
Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık
kazanmıştır.
Somut olayda, mahkemece, hükme yeterli bir araştırma ve inceleme
yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda gerekli
araştırma ve incelemenin yapılması, mahallinde uzman bilirkişiler marifetiyle
keşif yapılarak dava konusu taşınmazda temlike konu edilen payın satış
tarihindeki gerçek değerinin tespit edilmesi, gerçek değer üzerinden davacıya
veya vekiline bedel ödenip ödenmediğinin belirlenmesi, gerektiğinde tanıkların
yeniden dinlenmesi, toplanan ve toplanacak delillerin yukarıda değinilen
ilkeler uyarınca birlikte değerlendirilmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir
karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı şekilde
hüküm kurulması doğru değildir.
Davacının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün açıklanan
nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086
sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz
edene geri verilmesine, 18.04.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Hukuki sorunlarınızla ilgili profesyonel yardım
almak istemeniz halinde iletişim bölümündeki iletişim araçlarıyla ofisimizle
iletişime geçebilirsiniz.